22 Aralık 2006’da vizyona giren The Prestige, Christopher Priest’in aynı adlı romanının bir uyarlaması. 1917 filminden de tanıdığımız yönetmen Sam Mendes filmi daha önce çekmek istiyor. Ancak Priest, Following ve Memento hayranlığından ötürü filmi Christopher Nolan’a yani güvendiği ellere teslim ediyor. Filmin başrollerinde ise Christian Bale, Hugh Jackman, Michael Caine, Rebecca Hall ve Scarlett Johansson bulunan filmin IMDb puanı 8.5 ve birçok dalda ödüle de sahip.
Filmin Konusu
19. Yüzyıl sonlarında Londra’da geçen film önceleri birlikte çalışan Robert Angier ve Alfred Borden adlı iki sihirbazın birbirlerine karşı yaptıkları numaraları konu alıyor. Robert’ın eşi Julia’nın talihsiz bir numarada ölmesi sonucu Robert, Alfred’i suçlar. Bu ölüm ikili arasındaki mücadeleyi başlatır.
(Yazının buradan sonraki kısmı spoiler içermektedir.)
Dikkatli okuyor musunuz?
Filme Daha Detaylı Bir Bakış
Film farklı zaman dilimlerinde geçiyor. Robert’ın sözde ölümünden sonra hapse giren Alfred’in, Robert’ın günlüğünü okumasıyla başlıyor ve bir Memento olmasa da filmin sonundan başını görüyoruz. Robert eşini kaybettikten sonra Alfred’i müthiş bir numarayla alt etmek için uğraştığı kısımda Alfred’e ait bir günlüğü okuyor, numaralarını çözmeye çalışıyor. Bir kısım ise Alfred’in günlüğündeki anıları anlatıyor. Hikâyenin çoğu iki sihirbazın birbirlerinin yaşadıklarını okumasıyla işlenmiş. Ancak filmin sonunda görüyoruz ki ikisi de günlüklerinde bile bazı numaralara başvurmuş. Bunlar sıradan günlükler değil, birbirlerine yollamak için yazılmış mektuplar gibi adeta.
Filmdeki ana olaylar ise Alfred’in yer değiştiren adam numarası ile başlıyor. Alfred bir kapıdan giriyor saniyeler içinde ise diğer kapıdan çıkıyor. 2 parmağını Robert yüzünden kaybetmiş olan Alfred’in hem girerken hem çıkarken eksik olan parmakları ise hemen göze çarpıyor. Bu yüzden dublör kullanılmadığını düşünen Robert, numaranın sırrını bulmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Dublör ile aynı numarayı yaptığında, daha iyi bir sunumu olduğu için daha çok seviliyor, daha çok izleniyor. Ancak Robert için önemli olan bu değil, numaranın kalitesi. Burada Robert’ın ne kadar takıntılı olduğunu görüyoruz. Bir numarayı öğrenmek için bütün film boyunca uğraşıyor, Alfred’i içeri tıkıyor hatta ölmesine göz yumuyor. Bütün film boyunca buna uğraşan Robert, numarayı tam öğrenme fırsatı bulduğunda ise elinin tersiyle itiyor. Bir noktadan sonra numarayı öğrenmek, Alfred’i bitirmenin yanında önemsiz kalıyor. Tesla’nın onu uyardığı gibi bu makine onun takıntısı ile birleşip zihnini parçalıyor.
Ölen amca mıydı baba mı?
Filmin en can alıcı noktası kesinlikle Borden ve Fallon’ın ikiz olduğu ve sürekli yer değiştirdiklerini öğrendiğimiz kısımdı. Bu hem başka bir numaranın prestij kısmı, hem de kimin öldüğünü düşündüğümüz kısımdı. Sonunda hangi ikizin asıldığını ise kesin olarak bilmiyoruz. Bu konudaki birkaç ipucuna gelin bakalım.
Filmin sonunda Borden “Ben Sarah’yı sevdim; o ise Olivia’yı” diyor. Bu cümleden kızın amcasının içeride olduğunu çıkarabiliriz. Ayrıca son konuşmalarında Sarah için üzgün olduğunu da söylüyor. Ancak filmdeki sahnelere baktığımızda içerideki Borden’ın Jess’i nasıl sevdiğini görebiliyoruz. Jess’in geldiğini duyduğunda yerinden fırlıyor, Jess’in yetiştirme yurduna gidip gitmeyeceği kararını da o veriyor. Benim düşüncem, içerideki Borden’ın amca olduğu. Sonuçta Jess gibi küçük bir kızı bu kadar sevmek için babası olmasına gerek yok. Zaten sürekli yer değiştirdikleri için bir nevi o da babası. Diğer bir görüş ise Borden’ın finalde “Ben Sarah’yı sevdim.” diyerek yalan söylediği; yani ölenin Jess’in babası olduğu ancak Robert’a bu hazzı vermek istemediği için böyle söylediği yönünde.
Borden ve Fallon’ın tek bir kişiyi oynadığını alttan veren sahneler
Filmin girişinde “Are you watching closely?” diyor Angier. Dikkatli bakıyor muyuz? Bütün filmi dikkatle izlediğimizi düşünsek de o son sahneyi görmeden bu sahneleri sadece sıradan sahnelermiş gibi görüyoruz.
- Sarah ile Borden’ın tanıştığı sahnede Sarah’nın yeğeni kuşlardan birinin gidip diğerinin geldiğini anlayıp, kardeşinin nerede olduğunu soruyor. Tıpkı bir kapıdan Borden’ın girip diğer kapıdan kardeşinin çıkması gibi. Sahnenin devamındaysa Sarah, Borden diye hitap edince Alfred, ismim Alfred diyip oradan ayrılıyor. Devamında Borden’ın içeride olduğunu görüyoruz.
- Sarah’nın hamile olduğunu söylediğinde Borden’ın bunu Fallon’a da söylemeliyiz demesi başka bir kanıt. Çocuğun olacağını duyduğunda ilk tepkin mühendisine söylemek olmamalı.
- Sarah’nın bazı günler beni sevdiğini gerçekten içten söylüyorsun demesi de kardeşlerin yer değiştiğini gösteriyor.
- Borden’ın Jess’i hayvanat bahçesine götürme sözü verip Fallon’a onu hayvanat bahçesine götür, Sarah’yı da onu sevdiğime ikna et demesi de başka bir sahne. Ben burada ailesini işleri için ektiğini düşünüp içimden bayağı sövmüştüm ancak ailesinin gözünden orada olan yine Borden’dı.
- Kardeşlerin Borden ve Alfred isimlerini aralarında paylaştığını görüyoruz. Filmin bir sahnesinde bana Borden deme derken başka bir sahnesinde ise bana Alfred deme diye konuşuyor ikizlerimiz.
- Kardeşlerden birinin parmakları koptuktan sonra, diğerinin de parmaklarını kestiğini görüyoruz. Bir sahnede Sarah kazanın üstünden çokça zaman geçmesine rağmen parmaklarının hâlâ iyileşmemiş olduğunu söylüyor.
- Başka bir sahnede ise Sarah’nın istediği eve karşı çıkan Borden, ileride fikrini değiştirdiğini söylüyor.
- Ayrıca Fallon’ın gömüldüğü sahnede de Alfred’in mühendisi için ne kadar endişelendiğini, aslında o kadar da yakın olmadıklarını düşünmüştüm, meğer kardeşiymiş.
- Son olarak Borden’ın hangi düğümü attığını hatırlamaması da Angier’ın soruyu yanlış kardeşe sorduğunu gösteriyor olabilir.
Christopher Nolan bir röportajında, filmin tekrar izlenildiğinde de iyi olmasının onun için çok önemli olduğunu söylüyor. Tekrar izleyen kişiler için birçok ipucu olduğunu, bu ipuçlarının çok açık ve dürüst bir şekilde bırakıldığını belirtiyor. Gerçekten de filme dönüp baktığınızda bazı sahnelerin açık açık size neler olduğunu anlattığını hissediyorsunuz. Hatta “Bunu nasıl fark edemedim.” diye düşünüyorsunuz. Bu konuda çok başarılı bir iş çıkarılmış.
Filmin En Büyük Numarası
Filmin başında John Cutter (Micheal Caine) tüm sihirbazlık gösterilerinin üç bölümden oluştuğunu söylüyor. İlk bölüm, vaat. Sihirbaz size sıradan bir şey gösterir. Bir deste kağıt, bir kuş veya bir adam. Seyircinin onu incelemesine izin verir. İkinci bölüm dönemeçtir. Sihirbaz bu sıradan şeyi alır ve ona sıra dışı bir şey yaptırır. Onu kaybeder mesela. Bu bölüm seyircinin nasıl olduğunu düşündüğü kısımdır. Ancak bir şeyi kaybetmek yeterli değildir. Onu geri getirmeniz gerekir. En zor bölüm, Prestij. Aslında filmde birçok numara görsek de film büyük bir numaranın üstünden gidiyor. Alfred’in Robert düşmeden önce su tankını incelemesi vaat bölümü. Dönemeç bölümü Robert’ın tanka düşmesi ve boğulması. Seyirci bu bölümde alkışlamaz çünkü ne olduğunu anlamaya çalışır. Prestij bölümünde ise Robert’ın Lord Caldlow olarak geri dönüşünü izliyoruz. Aldığı alkış ve övgüler bu sefer bizden geliyor.
Ayrıca kitabı okumayanlar için ufak bir bilgi; Robert’ın bu kadar kısa sürede zengin olmasının sebebi Tesla’nın makinesiyle kopyaladığı tek şeyin kendi bedeni olmamasıydı.
Nikola Tesla
Filmin başka bir soru işareti ise Borden’ın Angier’a Tesla ismini vermesi. Borden numarasını daha ilgi çekici hale getirmek için Tesla’dan yardım almıştı. Ancak aldığı yardım sadece dekoratifti. Angier’ı yollarken Tesla’nın gerçekten böyle bir makine yapabileceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Tesla ile vakit ve para kaybetmesini istemişti sadece. Tesla makineyi yapmadan önce Angier’ın saplantılı olduğunu fark etmiş, onu uyarsa bile dinlemeyeceğini anlamıştı. Işınlanma makinesi yapmaya çalışırken bir klon makinesi yaptı. Angier ise her gösteride öleceğini bilerek hırsı uğruna makineye atladı.
Tesla’yı canlandıran isim ünlü sanatçı David Bowie. Kendisinin bu roldeki performansını çok beğensem de görünüş olarak Tesla’ya o kadar benzetemedim kendisini.
Son Olarak…
The Prestige, benim için her açıdan çok iyi bir filmdi. Zaten tam bir Nolan filmi kendisi. Film boyunca dakikalarca bir şeyler izliyoruz ama yeterince dikkatli bakmadığımız için aslında ayakta uyuyoruz. İkizlerin aslında ikiz olmadığı, bunun filmdeki asıl numara olduğuna dair düşünceler bile mevcut. Hangisi doğru? Gerçek sır ne? Geride bir sır kaldı mı? Bu yazıyı yazarken de tekrar tekrar bakmaktan kafam yine karıştı. Teşekkürler Nolan.
“Now you’re looking for the secret… but you won’t find it because you’re not really looking. You don’t really want to know the secret… You want to be fooled.”