Amazon’un yeni animasyon dizisi The Boys: Diabolical (Bundan sonra sadece Diabolical diyeceğim) geçtiğimiz 4 Mart günü tüm bölümleriyle yayımlandı. Tam anlamıyla tek oturuşta bitirilebilecek dizi, on beşer dakikalık sekiz bölümden oluşuyor. Her bölüm farklı bir animasyon tarzıyla çizilmiş ve farklı bir hikaye izlediğimiz dizi, The Boys evrenini farklı perspektiflerden ele almamızı sağlıyor. 90lardaki Looney Tunes ve Justin Roiland‘ın Rick and Morty, Solar Opposites gibi dizilerden tanıdığımız animasyon stillerini de kullanan dizinin genel olarak animasyon kalitesini beğendim, hiçbir bölümde “Bu tarz hiç yakışmamış.” demedim. Bölümler hakkında konuşmaya geçmeden önce şu soruyu da aradan çıkarayım, bu diziyi izlemek için orijinal diziyi izlemeniz şart değil veya herhangi bir sezondan sonra da izlemeniz gerekmiyor. Ana dizinin hiçbir bölümüne doğrudan bağlanmıyor Diabolical. İsterseniz şimdi biraz bölümlerden bahsedelim.
Diabolical, The Boys’tan bekleyeceğimiz gibi bir çok absürt bölümden oluşuyor. Özellikle hakkında konuşmak istediğim iki bölüm var, ama spoiler vermeden bunu yapmam imkansız olduğu için onlardan spoilerlı kısımda bahsedeceğim. Bölümler genel itibari ile Vought’un insanların hayatına olan etkisini gösteriyor. “Başarısız” denek olarak adlandırılan çocukları, Vought’a çalışan kahraman ve kötülerin çektiği sıkıntıları, arkadaşları tarafından kabul görmek için onların dediği her şeyi yapan bir genci, hasta karısını kurtarmaya çalışan yaşlı bir adamı ve daha benzerlerini izliyoruz dizi boyunca. Tondan tona, duygudan duyguya girdiğimiz bölümler genel itibari ile gayet başarılı. Seslendirme kadrosunda orijinal diziden de oyuncuları bulundurması da izlerken yabancılık çekmememizi sağlıyor.
UYARI: Buradan sonrasında 3. ve 8. bölümden spoiler olacak, spoiler yemek istemiyorsanız burayı geçin.
The Boys çizgi romanlarındaki stili kullanan bu bölümde Butcher, Hughie, Homelander ve Queen Maeve gibi tanıdık karakterleri görüyoruz. Maeve ve Homelander’ı ana dizideki oyuncular seslendirirken, Hughie’yi karakterin esin kaynağı olan Simon Pegg (Ana dizide de Hughie’nin babası rolünde.), Butcher’ı ise Jason Isaacs seslendiriyor. Şunu da söylemeden geçmeyeyim bu bölüm diziye değil çizgi romanlara bağlı. Bölümden kısaca bahsedersek; Butcher süper kahramanların uyuşturucu tedarikçisini bulup onlara bir tuzak hazırlıyor, yeni Seven üyesi Great Wide Wonder da gösteri sırasında Butcher’ın verdiği uyuşturucunun etkisiyle kontrolünü kaybedip ölüyor. En sevdiğim bölümlerden biri bu oldu. Çizgi roman stili çok güzel oturmuş (hatta bence aslından daha iyi), bölümün konusu daha alışık olduğumuz tarzda ve diğer bölümlere göre daha etkileyici. Butcher ve Hughie’nin sesini ilk dakikalar yadırgasam da hemen alıştım.
Son olarak da dizinin bence açık ara en iyi bölümü olan sekizinci bölüme bakalım. Homelander’ın originini gördüğümüz bu bölümde Homelander’ın nasıl o bildiğimiz sadiste dönüştüğünü görüyoruz. Superman gibi başladığı bu yolda güçlerinin sınırını bilmemesinden ve çocukken canavar gibi yetiştirildiği için yaşadığı flashbacklerden dolayı kontrolünü kaybedip sadist bir katile dönüşüyor. Bu bölüm tam anlamıyla bir The Boys bölümü olduğunu hissettiriyor. Atmosferi, karakterleri ve hikayeyi işleyişi, çizim stiliyle beraber sizi direkt ekrana kilitliyor. Hatta bölüm bittiğinde anlayamayıp “Bu kadar mıydı ya?” diye şaşırdım.
Spoilerlı kısım bitti, gönül rahatlığıyla okumaya devam edebilirsiniz
Kısaca diziyi özetlemek gerekirse; Diabolical, The Boys hayranlarını o kan ve vahşet dolu evrene geri götüren, özlemini az da olsa giderebilecek bir dizi. Bölümlerin uzun olmamasından dolayı sezon yetmiyor ve daha fazlasını arıyorsunuz. Bu biraz sinir bozucu olabiliyor ama şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki; Invincible ve The Boys’u seven herkes bu diziden de memnun kalacaktır.