Siyah ve Beyaz – The Road

2009 yapımlı The Road, Cormac McCarthy’nin ‘Aynı’ adlı romanından bir uyarlama. John Hillcoat’ın yönetmenliğini üstlendiği filmin senaryosunu ise Joe Penhall uyarlamış. Başrollerde The Lord of the Rings serisinden Aragorn olarak tanıdığımız Viggo Mortensen’in yanında Charlize Theron ve Kodi Smit-McPhee bulunuyor.

Film Ne Anlatıyor?

Film post-apokaliptik bir dünyada yaşam mücadelesi veren bir baba ve oğlunu anlatıyor. Karısının ölümünden sonra bu dünyadaki amacı oğlunu korumak, yaşatmak ve kendisi öldükten sonra hayatta kalabilmesi için onu eğitmeye çalışmak olan bir babanın savaşını izliyoruz. Filmde bu ikilinin güneye doğru giderek bulunduklarından daha güzel bir çevreye kavuşma umuduyla verdiği yolculuk işleniyor. Yol boyunca verdikleri savaşı, iyi ve kötü insanları izliyoruz. Neler olduğunu kimsenin bilmediği bir dünyada insanların yok olan hayvanlar ve bitkiler karşısındaki çaresizliğine rağmen birbirleriyle savaşa girmelerini izliyoruz. Film bir yandan bunları anlatırken bir yandan da en çaresiz anlarda babanın anılarını gösteriyor.

(Yazının sonraki kısımlarında spoiler bulunmaktadır.)

Öksürük

Filmi biraz dikkatli izlerseniz babanın sürekli öksürdüğünü fark ediyorsunuz. İlk başta çok gözüme çarpmasa da bir noktadan sonra bunun sürekli olduğunu ve bir şeylere yol açacağını fark ettim. Filmin sonlarına doğru babanın kan kustuğunu ve iyice çöktüğünü görüyoruz. Sonda ise baba hastalığa yenik düşüyor ve oğlunu bu dünyada yalnız bırakmak zorunda kalıyor. Babanın hastalığının yeteri kadar güzel işlenemediğini düşünüyorum çünkü öksürükten öteye giden çok bir şey yapmamışlar. Öksürüğün sürekli olduğunu anladığınızda ise filmin sonunda babanın öleceğini ve çocuğun yalnız kalacağını direkt olarak anlıyorsunuz. Baba zaten oğlunu kendisinden sonra bu dünyaya hazırlamak istediğini belirtiyor. Bu ikisi birleşince öleceği iyice kesinleşiyor kafanızda.

İki Mermi

Filmde babanın bir silah taşıdığını ve bu silahta iki mermi olduğunu görüyoruz. Bu iki mermi karısı hayattayken de varmış şimdi de var. Yani bu zamana kadar harcamamak için uğraşmışlar. Baba oğluna bu iki merminin ne için olduğunu anlatıyor. Amacı onlarla birine saldırmak değil, herhangi bir saldırı halinde esir düşmemek. Çünkü insanların birbirlerine ne yaptıkları belli. Filmin başlarında bu mermilerden birini kullanıyor. Bu sahnede babanın bu kadar korkusuz bir şekilde o silahı ateşlemesine çok şaşırdım. Silahla alakası olmayan birinin bu vuruşu yapmasını beklemiyordum. Karşıdaki adamın bağırması ile herkesin buraya toplanacağını düşününce risk aldı ve oğlunu kurtardı. Çoğu filmdeki gibi beni vuramazsın saçmalıklarına girmemeleri ve gerilimi yüksek tutmaları beni sevindirdi. Bu sahnede kendisi için olan mermiyi harcıyor. Diğer mermi ise oğlu için. Birçok sahnede ise bu son mermili silahı oğluna veriyor. Yakalanmayıp annesinin yanına gitmesi için. Oğlu ise silahı filmin son anına kadar doğru düzgün tutamıyor bile. Son sahnede ise silahı kaldırıp adama doğru tutuyor. Uzlaştıktan sonra silahı indirse de silah da içindeki mermi de hala onda.

Kötü insanlar, iyi insanlar ve içlerindeki ateş

Film boyunca birkaç iyi ve birkaç kötü insan görüyoruz. Baba, oğlunu bu insanlar arasındaki ayrımı yapması için eğitmeye çalışıyor en çok. Filmin başında araçla gezen kötü bir grup görüyoruz. Bu tarz grupları post-apokaliptik filmlerde görmeye alıştık zaten. Buradan sonra girdikleri ev ise film boyunca beni en çok geren yer oldu. Baba evin zeminindeki o kapının kilidini kırdığında içeride yemek bulacaklarını düşünmüştüm. Bir bakıma öyle de oldu. Kötü insanlar dediğimiz gruplardan birinin burada insanları kilitleyip sonradan onları yediklerini gördük. Bir deri bir kemik kalmış o insanları orada öyle görünce gerçekten çok kötü hissettim. Baba ve oğluna yalvarışları çok kötüydü. Film boyunca en beğendiğim ve beni en çok etkileyen sahne burası oldu.

Buradan sonra çocuk, başka bir çocuk gördüğünü söyleyerek onun peşinden koşmaya başladı ancak babası ona engel oldu. Ardından buldukları sığınakta ise sığınağın üstünde gezen birilerinin sesini duyduk. Çocuk üsttekinin bir köpek olduğu konusunda ısrarcı olsa da babası eğer köpekse yanında birisi de olacağını söylemesi ile sustu. Bu iki sahnenin anlamını filmin son sahnesinde anladık.

Ardından yaşlı bir amcayı gördük. Baba ilk başta reddetse de çocuğunun isteği üzerine adama yemek verdi, sonra ise akşam yemeğine ağırladı. Sonrasında bir anne ile çocuğunun ölümünü seyretmek zorunda kaldılar. Sonrasında gelen adam ne kadar iyi bir adam olsa da baba çok sert bir tutum takınarak adamı oracıkta öyle bıraktı. Çocuğun babayı ikna etmesi sonucunda adama yardım etmek için geri döndüler ancak kimseyi bulamadılar. O adama ne olduğunu ise izleyiciye bıraktılar.

Dönüp erzakları buldu mu yoksa ölüme mi koştu?

Sonraki sahnede ise baba ve oğluna saldıran bir okçu ile karşılaştılar. Bu okçuya işaret fişeğiyle karşılık verip binaya girdiğinde yerde yanarak yatan bir adamı gördük. Başında da bir kadın. Baba, kadına “Neden bizi takip ediyorsunuz?” diye sorduğunda kadından “Kimseyi takip ettiğimiz yok. Siz bizi takip ediyorsunuz.” cevabını aldı. Bizim tüm film boyunca iyi insanlardan olarak gördüğümüz ikilinin bir başkası için kötü insanlardan olduğunu gördük.

Son sahnede ise babanın öldüğünü ve çocuğun yanına bir adamın yaklaştığını gördük. Gelen adam çocuğu kendi yanına almak istediğini söylese de çocuk emin olamadı. Sonrasında ise içinde ateşi taşıyıp taşımadığını sordu. Ateşi taşıdığına inandıktan sonra ise adama katıldı. Adamın ailesinin yanına gittiklerinde ise gerçekten iyi insanlardan olduklarını gördü. Bu sahnede çocuğu ve köpeği gördük. Köpekli sahnede ‘’Madem geldiler, kapağı da buldular. Neden girmiyorlar?’’ diye çok kafama takılmıştı. Burada iyi insanlar olduklarını görünce neden girmediklerini anlayabildim ancak onların neden baba ve oğlunu takip ettiklerini anlayamadım.

Gerilim

Film bir gerilim filmi olmasa da izlerken çok fazla gerildim. Gerilim/korku türünden çok hoşlanan biri olmasam da bu kadar sessizliğin içinde böyle gergin sahnelerin olması filme biraz daha bağlanmamı sağladı. Filmin gerilim ile sakinlik arasındaki tempoyu da çok iyi koruduğunu söylemeliyim.

Görsellik

Filmdeki görselliği çok beğendim. Kullanılan renk paleti muazzam olmuş. Bazı sahneleri siyah beyaz olarak izlesek sahneler renkli mi değil mi diye anlamak çok zor olurdu. Sürekli çıkan afetlerle önce bitkiler yeşilliklerini kaybetmiş, sonrasında ise gökyüzünü bir sis kaplamış. Haritada masmavi olarak betimlenen okyanusun, o sisli gökyüzü ile birleştiğinde griye döndüğünü görüyoruz. Baba ile oğlunun yol hikayesini anlatan sahnelerde en net gördüğümüz renkler kan ve ateşten geliyor. Bunun dışında çocuğun annesinin ve babasının, dünyanın böyle olmadığı zamanlardaki anılarını görüyoruz. Bu sahnelerde her şey çok canlı çok parlak, henüz yanlış giden hiçbir şey yok. Dünyanın yıkılmaya başladığı anları gördüğümüz flashbacklerde ise bu parlaklık sönmeye başlıyor. Eskisi gibi güneşi göremiyoruz, renkler yavaş yavaş soluyor. Filmin ana kısmı olan baba ve oğlunun macerasında ise ortada renk kalmıyor.

The Last of Us ve diğer benzerlikler

Aslında bu filmi izlememdeki temel sebep The Last of Us adlı oyun. Birçok yerde bu film ile oyun arasında birçok bağlantı olduğunu, çok benzediklerini söyleyen yorumlar ve karşılaştırmalar gördüm. The Last of Us’ı çok seven biri olarak filme de bir şans vermek istedim. Filmi The Last of Us kadar sevemesem de beğendim ancak iki yapım arasında o kadar benzerlik olduğunu düşünmüyorum. Tabii ki de temel konularda çok benzerlikleri var ancak bütüne baktığımız zaman bambaşka şeyler izliyoruz. Benzer ve farklı gördüğüm birkaç şey hakkında konuşmak istiyorum. İkisi de bir baba ile bir çocuğun hikayesini anlatıyor. İki yapımda da bir yol hikayesini izliyoruz. Joel Ellie’yi hastaneye götürmek, filmdeki baba ise oğlunu güneye götürmek istiyor. Zaten bu iki maddeyi gören herkes yapımlara direkt benzer damgasını yapıştırmış. İkisi de post-apokaliptik dünyalarda geçiyor fakat The Last of Us’ta bir zombi salgını teması işlenirken burada çok daha sessiz sakin bir dünya konu alınmış. Etrafta zombiler yok hatta canlı görmeniz bile çok olası değil. Farklılıklar kısmında ise gözüme en çok çarpan doğa oldu. The Road filminde doğanın savaşı kaybettiği, canlıların dünyayı terk etmeye başladığı bir dünyayı izlerken The Last of Us’ta savaşı kazandığı bir hikayeyi izliyoruz. Oyunda dünyanın her tarafında bitkiler ve şehirlerde özgürce dolaşan hayvanları görüyoruz. The Last of Us’ta aksiyon öne çıkarken burada dram, gerilim ve sessizlik daha çok öne çıkmış.

The Last of Us ile çok benzetemesem de bariz şekilde benzeyen temel unsurları olduğunu söyledim. Benim izlerken aklıma gelen yapımlar ise The Last of Us ile beraber The Walking Dead ve A Quiet Place oldu. Konu olarak benzemeseler de gördüğüm bazı sahneler bana bu yapımları hatırlattı. Özellikle Viggo Mortensen’ın, Andrew Lincoln’den sonra Rick Grimes karakterini oynayabilecek en iyi kişilerden biri olduğunu çok net bir şekilde fark ettim. Filmi izlerken Viggo Mortensen, Rick Grimes olsa hiç fena olmazmış diye düşündüm. Bir diğer benzettiğim nokta ise filmde karşılaştığımız yamyam gruplar. Bunlar da bana The Walking Dead’de gördüğümüz bazı grupları hatırlattı. The Last of Us’ta da böyle grupları görsek de The Walking Dead ile daha benzer olduklarını düşünüyorum. A Quiet Place ile benzettiğim kısımları ise filmin daha sessiz sakin geçmesi ve oldukça az karakter barındırması. Ayrıca ikisinde de bir babanın ölü bir dünyadaki mücadelesini görüyoruz. İki filmde de dünyanın sonunun alışılandan farklı bir şekilde geliyor olması da filmleri bağdaştırmamı sağladı.

Görüşlerim

Filmi gerçekten beğendim ancak The Last of Us karşılaştırmalarını görmeden izlesem büyük ihtimalle daha çok seveceğim bir film olurdu. Filmi açarken aksiyonu bol The Last of Us gibi bir yapım bekliyordum. Ancak kısa bir süre sonra birkaç şey hariç bambaşka şeyler olduklarını gördüm. Çoğu yerde yapmak istedikleri şeyi iyi bir şekilde başarmış ve mükemmel bir dünya göstermişler. Ancak babanın hastalığının daha iyi işlenmesini, çocuk ve babayı takip eden ailenin altında daha iyi bir hikaye olmasını, dünyanın böyle olmasının sebebini ve daha fazla flashback görmeyi kesinlikle isterdim. Bu konularda kesinlikle eksik olduğunu düşünsem de film gerçekten sürükleyici ve güzeldi. İzlerken kendi açımdan bazı yapımlarla benzerliklerini gördüm ve bunları da anlattım. Benim fark edemediğim birçok eserle benzerlikler taşıyabileceğini düşünüyorum. Herkesin filmden bir anı veya bir düşünceyi gördüğü başka bir şeyle bağdaştırabileceği bir yapım olmuş.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir